Mor. Patlıcan moru. Bardağımın mor rengi. Astroloji moru. Uzay boşluğundaki mor yerleşke. Lavanta moru. Mor lahana. Gökkuşağının son tabakası. Leylak.
Sıkışıp kalmış kelimeler korusu. Morun içinde sıkışıp kalanlar. Yüzeye çıkamayan sadece asil duyguların başka bir renkle bütünleşmeye varamadan zaten var olan mor renginde içinde soğuk mavinin ve ateş kırmızısının bir olduğu karışım. İki çarpışmanın yarattığı mor renginden bahsediyorum. Sonun ve başlangıcın bir olduğu yerlere götüren liderlikler. Hepsinin içinde büyüyen farkındalığı yaratan mor cümbüşü. Ve tıkanıp kalan onlarca kelime.
Mor bardağımın içindeki soğumuş kalan son kahve. Yudum aldığın anda pişmanlık belirtileri. Soğumuş mor mavinin içinde gereksizmiş gibi gördüğün diğer pişmanlıkların. Yaratım gücünün bardağına hapsolduğunu sandığında moru yüceltmendi. Beklentilerin seni üzmüş olması hepsi olmasa da bazılarıydı. Beklentileri içinde kendin yarattın, kendin yaratın. Şimdide istemiyorsun.
Hangi mor? Patlıcan moru. Sevilmez. Küçüklüğünden beri sevmezdin. Sevemezsin. İçinden çıkılmaz acı buruk tat sana dayandırılan içindeki fazla nikotin bağımlılığı. Sana bağımlılık değil. Nikotinden etkilenmezsin. Etkilemez seni hem de hiç. Bir hiçmiş gibi davranırdın ona. Başkalarına bağımlılık. Sana dokunmazdı yine de sevmezdin. Sevmek için dener yine yer, bulanırdı miden. Moru sevemezsin. İçinde bağımlılık var. Bağımlılığa da karşısın.
Lavantanın rengi mi? Büyük lavanta tarlası hiç biri değil, hepsi senin baş döndürücü kokun içindi. Kolonyasına denk gelirsem sevgisini içinde bir damla da olsa nahoş, huzur verici, rahatlatıcı etkisini bulurdun. Büyük ihtimalle yine kenara fırlatmak için nedenlerin olurdu. Unutulup giderdi sanıyorsun. Lavanta morunun çekiciliğinden kaçmak için her yolu bulur çare olmasını dilerdin. Yine de unutup, giderdin. Kaçarken düşer yeniden kalkar tekrar düşerdin.
O uzay boşluğunun moru işte. Her şey orada bitiyor. Kocaman boşluğun içinde mi yoksa dışında bir yerde olduğunu anlayamıyorsun. Hangi taraftasın? Görünmezlik mi yoksa bilginin tarafı. Her bilgi senin yanı zamanda olduğun kişiliğin uzayında bir boşluk morun da kaybolduğunu. Boşluğu doldurmak için çabalaman gerektiği çabalamak, çabala sürekli çabala. Göstermen gereken değerlerin varsa mordan kaçamazsın. Boşluğun morundan kaçamazsın. Hiçliğin ortasında bile olsan o moru korumak zorundasın. Mor senindi. Sahiplenip bırakmamalısın. Orada kalmalı her zaman elinin altında olduğunu bilmelisin.
Çünkü gökkuşağının son tabakasındaydın. Son asil tabakasındasın. Bitiriş cümlelerin, asla başlangıç değil bitiriş cümlelerin hepsi birbirinden beter bitirişlerindi. Her bitiriş bir çığlık bir yakarış gibiydi, özü mordu onun. Bilinmezliklere dalan. Bilinmezliğe iten… Her gökkuşağının son tabakası, asil mordu. Asil olmalıydı bir nebze, kırmızıyla başlardı gökkuşağı. Bu kırmızının dengesini korumak zorundaydı sanki. Bu dengeyi sağlamazsa bozulurdu renk düzeni. Denge onun göreviydi çünkü kırmızıyla başlamış maviliklerin getirdiği solgunluğu, soğukluğu korumaktı.
Her tekrara düştüğün gibi morları kendine sahip biliyorsun. Sahip değilsin, sahipmiş gibisin asla tamamen teslim değilsin. Teslim olmana daha var. Daha uzun yolun var. Her zaman olucak, nerede, ne koşulda olursan ol. Morları arayacaksın bulabilecek misin? Kendi benliğini varlığını adayabilecek misin? Adaklık bir kurban mı olduracaksın, hırçınlığını mı savunacaksın? Savunacak bir şey kalmayıncaya kadar. Seni büyüten her mor rengine selam mı vericeksin? Mora mı tapmalısın? Milyon tane kırmızı ve mavinin buluştuğu yer olmasın.
Sahibi sandığın tüm morları kendilerine geri vermelisin bırak ki özgürlüklerine kavuşsunlar, kavuşmalılar da. Kavuşmak sana senin olan kelimeleri geri vericekti. Hep istediğin bir şey değil miydi bu. Kelimelerin özgürlüğü. Sahipsizlik. Mahvetmeden önce ki son istasyonda beklediğin tren. Düzeltebileceğin cümlelerin sıralanış halleri gözünün önündeki mor tren raylarının üstünden gelip geçicek. Sağlam olup olmadıklarını kontrol etmelisin. İşte şimdi hazırsın. Her zaman seni bekleyen mor düzenin parçasına.